Bölüm 01:
“Zamanın Neresindeyiz?”
Oğuz, her zamanki gibi teras katta bulunan dairesinin önünde kendine özgü hazırlamış olduğu kamelyasında oturuyordu. Her katında iki daire bulunan beş katlı binanın son katı tek daire üzerine yapılmış ve kalan bölüm teras olarak düzenlenmişti. Binada asansör bulunmuyor, daire kapısının sağ tarafından merdivenlerle aşağı iniliyordu. Kamelya sol ön tarafta bulunuyor ve merdivenlerden çıkan kimse ilk önce kamelyayla karşılaşıyordu.
Suhan da yukarı çıkınca direk olarak kamelyaya yöneldi.
“İyi akşamlar Oğuz ‘cum, yine hazırlamışsın masayı.”
Oğuz yerinden kalkıp gülerek Suhan’a doğru kollarını açarak:
“Vay abim, hoş geldin. Sohbetimiz uzun süreceğinden hazırlıklar da ona göre yani…”
Dedi. Sarılmanın ardından kamelyaya oturdular. Terasın üstü tamamen cam ile kapatıldığından sohbetlere de gökyüzündeki ay ve yıldızlar da şahitlik ediyorlardı.
“”Aytunç abimle Asya ablam da şimdi gelirler.”
Dedi Oğuz. Suhan gülümseyerek merdivenleri işaret etti:
“İşte geldiler bile.”
Aytunç 1,80 boylarında, esmer, uzun saçlı ve gür bıyıklı bir fizik öğretmeniydi. Eşi Asya kumral, uzun saçlı, 1,70 boylarında, özel bir okulda çalışan, eşi gibi fizik öğretmeniydi.
Hoş geldin faslından sonra onlar da kamelyadaki yerlerini aldılar.
Dördünü bir araya getiren ise, öncelikle aynı çevrede yaşıyor olmaları, Oğuzun Asya’nın kardeşi olması, ortak meraklarının bulunması ve bilim dünyasına katmak istedikleri hedeflerinin benzer olmasıydı.
Asya, bir yandan masadaki bardaklara çay döküyor, bir yandan da kardeş Oğuza gülerek laf yetiştiriyordu:
“Sen otur bakalım öyle. Koca göbeğini yerinden kaldırıp misafirlerine bir çay bile koyma…”
“Aman abla yaa.”
Dedi Oğuz. Yerinden kalkıp ikramlık tabakları masaya koymaya başladı.
Oğuz da ablasının ve eniştesinin yolundan giderek Fen-Edebiyat fakültesinde fizik okumuştu. Tabi öğretmen olarak henüz atanamadığı için babasının iş yerinde ticaret hayatıyla uğraşıyordu. Suhan da 1,75 boylarında, esmer seyrek saçlı, keçi sakallı, ince bıyıklı bir elektronik mühendisiydi. Özel bir fabrikada çalışıyor ve aynı zamanda kendi atölyesinde de kendince bir şeyler icat etmeye uğraşıyordu.
Sık sık Oğuz’un dairesinde buluşup sohbet ederler, fikirlerini gerçekleştirebilmek için neler yapabileceklerini tartışırlardı.
Oğuz, Suhan’a dönerek;
“Abi senin zaman makinası çalışmaların ne âlemde? Bitirsen de artık şu zamanda yolculuklara başlasak.”
Suhan önce çayını yudumlayıp ardından sol eliyle çenesini kaşıyarak:
“Hem zamanda hem de mekânda yolculuklar yapacağımıza inanıyorum. Bak tarihte nereyi incelesek altından ya zamanda ya mekânda yolculuklarla ilgili şeyler çıkıyor. Özellikle boyutlar arası geçişler için yapılar inşa ediliyor.”
Asya, bardağını masaya koyarken:
“Piramitler, Göbekli Tepe yapıları, kuleler, yer altı geçitleri… Hepsinin de bunlarla alakalı olduğundan artık eminim.”
Dedi. Aytunç, çayları tazelerken Suhan’a göz ucuyla bakıp:
“Sorun bu geçişleri sağlayacak manyetik alanları oluşturmakta. Hem de frekans titreşimlerini doğru ayarlayabilirsek işimiz hiç de zor olmayacak bence.”
Suhan sağ eliyle gözlüklerini burun ucuna kadar indirip Oğuza dönerek:
“Tarihte bunu gerçekleştirmişler. Cumartesi benim atölyeye gidelim sana orada yeni keşfettiğim frekans değiştirme cihazımı tanıtayım. Görüntülere inanamayacaksın…”
Oğuz göbeğini tutarak gülerken:
“Atma abi. Tesla’nın bile gücü yetmemiş de yarım bırakmış hep işlerini. Maliyet sorunu olmasa ben de bu teras katına dikerdim bir frekans direği.”
Oğuz gülerken Suhan el çantasından çıkardığı katlanmış kağıtları masanın üzerine sermeye başladı.
“İyi bak! Karşılıklı iki frekans üreticinin arasında kalan bölümde oluşan manyetik alan hareket ediyor. Bu bölüme koyduğumuz nesneler de alanla birlikte hareket ediyor. Frekans titreşimlerini değiştirdiğimiz zaman titreşimler ışığa dönüşüyor. Nesnemiz bir frekans bölgesinden diğerine kayıyor ve bu gözle görülmeyen bir hızla ve anda oluyor.”
Oğuz, Aytunç ve Asya masanın üzerindeki kağıtları dikkatlice incelerken Asya bir kağıtlara bir Suhan’a bakarak:
“Zamanda ve mekandaki değişiklikleri kontrol etmek kolay olmayacak. Mekandaki değişikliklere kolay ulaşabiliriz ama zamanı nasıl kontrol edeceğiz dersin?”
Suhan çantasından yeni kağıtlar çıkarıp masanın üzerine yayarken:
“Aynı manyetik alanı ve titreşimleri sağladığımız sürece bu da olacak. Yeryüzünde aynı titreşimleri oluşturmak mümkün. Üstelik elimizdeki imkanlar bunu sağlamaya yeterli.”
Oğuz çay bardağını masanın kenarına bırakırken eniştesi Aytunç’a dönüp:
“Zamanın da fiziksel olarak bir maddeden oluşması bu işe olanak sağlıyor. Zamanı oluşturan maddeyi ortamdan temizlediğimiz anda yolculuk başlayacak. Yarın senin atölyedeyiz öyleyse…”
Suhan kağıtları bir araya toplarken:
“Akşama benim oradayız öyleyse…”
-Bölüm Sonu-
Mesut Hekimhan
Eğitimci Yazar
mesuthan@gmail.com